PONTiK “ HER GÜN BİR AVUC İYİ GELİR”

25-08-2023 579 Yorum yok. Yorum Ekle

Dillere pelesenk olmuş o baş tacımız fındığımızdan bahsedeceğim. Ağustos 2. haftasının Dünya Fındık Haftası olması sebebi ile. Fındık sözcüğü, Antik Çağda Karadeniz' in adı olan Pont Exinus’tan türetilen “pontik” sözcüğünden türemiştir. Pontos kıyılarından getirildiği için fındığa “Pontos cevizi” de denilmiştir. Fındık sözcüğünün Farsçası "fonduk", Arapçası “bunduk”, Tatarcası “çitlevük”, eski Yunancası “funduki” dir. Arkeolojik kazılarda M.Ö 10000’ li yıllara, Çin yazılı kaynaklarında ise M.Ö. 2838 yıllına kadar gider, Tanrı'nın insanlara ihsan eylediği beş kutsal meyveden birisi olduğu bildirilmektedir. Fındığın Türkler arasında yayılması üç devrede oluşmuştur. Birinci devre, Türklerin Orta Asya' da oldukları devredir, orada fındığa "kosık" ya da "kosuk" ikinci devre, Batı Türkleri  "çetlevük", üçüncü devrede ise, Anadolu Türkleri Arap etkisi ile "bunduk" ve değişerek "fındık" şeklinde adlandırmışlardır. Kimi zaman hükümdar sofralarına girmiş Akdeniz’de ticaretin de artması ile servet ve bereketi ifade etmiştir. İnsan hayatına öyle yerleşmiştir ki edebiyatta, folklorda,  seyahatnamelerde ve tıpta yerini almıştır. Divan Edebiyatı’nın tanınmış şairlerinden Fuzuli’nin Sohbetül- Esmar adlı eserinde de fındıktan söz edilmektedir. Büyük Türk Bilgini İbn-i Sina (930-1037) El Kanun Fi't-Tıbb adlı eserinde çeşitli hastalıklarda kullanılan bir ilaç olarak fındıktan bahsetmektedir. Fındığın kültürel menşeinin aslında Çin olduğu, daha sonra İran’a geçtiği oradan da Anadolu’nun Doğu Karadeniz kıyılarına geldiği tespit edilmiştir. Türklerde fındığın ticaret malı olarak satışını gösteren ilk belge de 1403 yılında İspanya kralı 3. Henry, Timur ile görüşmeye gelir. Trabzon’dan İstanbul’ a deniz yolu ile döner ve yazdığı seyahatnamesinde fındık yüklü bir gemi ile Trabzon’dan İstanbul’a geldiğini yazar. Kısaca yukarında fındığın dünyada ve bizdeki gelişiminin öyküsünü anlatmaya çalıştım. Birazda Sosyo-kültürel açısından bakacak olursak fındık yetiştirenler bütün bir senenin hayalini hasada bağlar. Ağustos başlayan hasat Eylül’ e kadar devam eder. Hayaller, hesaplar hep bu döneme aittir. Hasadın iyi olması, hayallerin gerçekleşmesi için tüm bir senenin özetidir. Fındık toplamak narin ve yeşil dalların arasından gökyüzünü kucaklamak gibidir. Bu işin miladı fındığın toplanmasından sonra  başlar. Bu süreçte evliliğe adımlar atılır,  oğula kız istemeler, alınacak şeyler hep hasat sonrasına bırakılır. Yabancı memleketlerde çalışan Al(a)manya’dan, Belçika’dan, Hollanda’dan onları oralı yapan herkesin fındığın hasadı için memlekete yolculuğu başlar. Onları bekleyen Anneanneler, Dedeler için hasret dolu kavuşma anı gelmiştir. Bütün bir senenin acısı çıkarılır. Kimlerin evlendiği, kimlerin bu âlemden göçüp gittiği ve daha bir sürü fındık muhabbeti anları gelmiştir. Bir ömür geçilip, cennete gidilmiş ve bir dünya günlüğünün okunduğu bir zaman aralığı yaşanır gibidir hasat zamanı. O sene düğün ve Babaannemin fındık hasadında olmak için yine köye gelmiştik. Gökyüzünün mavisinin yeşillerin içinde gizlendiği, havadaki oksijenin ciğerlerimizi yaktığı, gözlerimizin yeşil ve mavinin dansına hapsolduğu zamana hoş gelmiştik. Her zaman ki gibi, Laz kadınlarına has İsviçre Çakısı gibi elinden her şey gelen Babaannem sevinçle karışık bir hüzünle karşıladı bizi. Hüznünün sebebi, fındık hasadında yağmurun fazla olması ile oluşan zararı bize söylemekte zorlanışıydı.  Köylü ne kadar kurtarmak ve kurutmak için çaba harcasa da ürünün bir kısmı ziyan olmuştu. Niyetinde ürün hasadından ayıracağı bir miktar ile bu sene köyde yapacağımız düğünde bana beşi bir yerde yakmak vardı. Güzel yanaklarını sıkarak öptüm.“ Beşi bir yerde sensin. Sen ol yeter” dedim. “Uşağum sıkıştırma la benü” deyip beni başından savıp, gözyaşını göstermeden sildi. Karadeniz kadını; sert görünüşlü mizacının altında yüreği sımsıcak, hislerini göstermekte coşkulu olsa da sevgi gösterme konusunda biraz ketum. Köyde düğümü yaptık. Yemeler içmeler. Hayatımda hiç bu kadar eğlenmedim. Bitmeyen horon yapmışlar. Oynamaktan ayaklarım ağrıdı. Karadeniz halkı, neşesini yaşarken coşkulu aynı Karadeniz ve insanı ikisi aynı coşkuda ve yüzyıllar boyu birbirlerini etkilemişler. Alamaya ya döndüğümde uzun sure kulaklarımdan kemençenin ritmik, kimi incelen, kimi zaman yükselen sesi hiç gitmedi.     Ulubey Gürgentepe. Yol geldik tepe tepe. Fındıkta yorulanlar. Molada sere serpe.

 

Ozan Derviş

BEYKOZ KAYMAKAMLIĞINDA NÖBET DEĞİŞİMİ

25-08-2023 Yorum yok. 720
Neyir Erkan Şişman

Felaket

25-08-2023 Yorum yok. 609
Tekin Toklucu "Ters Köşe"

MELET’TE YÜZMEDEN, OKYANUSTA YÜZÜLMEZ!

25-08-2023 Yorum yok. 596
Feride Gündüz "Hoş Kalem"

PONTiK “ HER GÜN BİR AVUC İYİ GELİR”

25-08-2023 Yorum yok. 580
Adem Öztürk "Beykoz Sevdalısı"

İktidarın Yanlış Politikaları

25-08-2023 Yorum yok. 614
Yaprak Akın

KONUT SAVAŞLARI

25-08-2023 Yorum yok. 469
Tuncay Ünde

SON PİŞMANLIK

25-08-2023 Yorum yok. 616
Erdal Uzuner

TARIM VE İSTİHDAM

25-08-2023 Yorum yok. 498
Cüneyt Pulant

Türk Kadınının Gücü

25-08-2023 Yorum yok. 841
Hacı Arıcı

NEDEN EŞREF’İ MAHLUK?

25-08-2023 Yorum yok. 459
Asiye Çakır

BİR VE BERABER KUTLU BAYRAMLAR

23-06-2023 Yorum yok. 937
Makbule İnaç

Sevgili Eğitim Dostumuz,

22-02-2023 Yorum yok. 1045