O hafta annesinin ziyaretine gelen
Zeynep elinde bir buket çiçekle odaya girdiğinde yanında ki hemşirenin de işi
bitip dışarı çıkıyordu. Camın önünde oturan Güner Hanım camdan dışarı bakarken
kızı Zeynep’in geldiğinin farkına varmadan dalgın gözlerle dışarıyı izliyordu. Günden
güne her şeyi daha da çok unutmaya başlayan Güner Hanım Zeynep’i de daha az
hatırlar olmuştu. Gözyaşlarına hâkim olmaya çalışarak içeri girip annesinin
yanağına bir buse kondurduktan sonra o çok sevdiği sarı gülleri önüne koydu.
Güner Hanım gülleri alıp gözlerini kapayarak kokladı ve masanın üzerine koydu.
“ Zeynep Kızım” dedi. Tanımıştı bu sefer kızını. Acı bir gülümseme belirdi
dudaklarında Zeynep’in. Biliyordu ki bir dakika sonrası yoktu.
21 Eylül Dünya Alzheimer gününü
geride baktığımız şu günlerde henüz çaresinin bulunamadığı bu hastalıkla
mücadele eden annem ve bir hasta yakını olarak bu hastalığın farkındalığını
artırmak gerektiğini düşünüyorum.
Dünya nüfusu ve paralelinde Türkiye nüfusu hızla
yaşlanmaktadır. Yaşlı nüfusun artışının
en önemli nedeni, kısa aralıklar ile yaşanan savaşlar ve bu savaşlar sırasındaki
kayıplardır. Diğer taraftan çok sık görülen
bazı hastalıklara (kardiyovasküler hastalıklar, kanser vs) karşı
geliştirilen korumaların toplumda sağladığı başarıdır. İkinci Dünya
Savaşı sonrasında, 1950’li yıllarda Amerika ve Avrupa’da doğurganlık hızında
bir artış gözlenmiş olup, buna «bebek patlaması» (baby boom) adı
verilmiştir. Öncekilerden çok daha kalabalık olan bu kuşak, büyüyüp yetişkin
olunca daha az sayıda çocuk yapmış olup, nüfus 2000’lerden
itibaren daha önce hiç görülmemiş ölçüde yaşlanmaya başlamıştır. Şu
anda, dünya genelinde 40 milyona yakın Alzheimer hastası olduğunu
bilinirken, 2050 yılında bu sayının 115,4 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.
En yüksek artış orta ve düşük gelirli ülkelerde
görülmektedir. Türkiye'de ise şu anda 600 bin ile 1 milyon arası
hasta bulunduğuna ait bir tahmin yürütülürken, 2050 yılında dünyada 4. en fazla
Alzheimer hastasına sahip ülke olacağı düşünülmektedir.
Hal böyle iken sinsi ve ağar
ilerleyen bu hastalık yıkımı yılları almakta, hastalık teşhisinden takriben iyi
bakımı olduğu düşünülecek olursa 10 yıl sonra hasta yatağa bağımlı bir hale
gelebilmektedir. Her türlü ihtiyacını sizin karşılayacağınız kocaman bir çocuk
hasta ile karşı karşıyasınızdır. Hastanın en çok yardıma ve birine muhtaç hale
geldiği bu son zamanlarında hastalığın tüm meşakkatli tarafını da yine bu hasta
yakınları yüklenmektedir maalesef ki.
Sağlık sistemindeki yetersizlikler
bu türlü hastaların ve en çokta onlara bakan hasta yakınlarının mağduriyetine
yol acar yine maalesef ki. Onlar özel hastadırlar. Bir çocuktan çok daha zordur
bakımları. Konuşamaz, yürüyemez ve hatta yemek yiyemez hale gelirler bu
süreçte. Bu dönemde bu hastaların bakımları çok daha özel ve itinalı olması
gerekirken, ne yazık ki bu son evrede profesyonel olarak bakılacakları bakım
evleri sosyal devlet olarak yeterli sayıda olmadığından çoğu zaman ya bazı
şeyleri deneme yanılma yolu ile öğrenen hasta yakınları veya çoğu zaman da
profesyonel eğitim almamış yabancı uyruklu hasta bakıcıların eline kalmış
durumdadır. Bu alanda yetişmiş eğitimli yardımcı personel kadrosu ve yine
maalesef ki en büyük eksikliğimizdir. Devlet eli ile eğitim alıp yetişmiş ve
devlet kontrolünde bu alanda hastalara destek verecek, hasta tercihine göre tam
gün veya gündüzlü yardımcı kadro ile oluşturulmuş bir sistemle ve daha fazla
bakım merkezi ile destek gerekmektedir. Onlar bizim değerlimiz. Annelerimiz,
babalarımız daha fazla değer ve önemi hak ediyorlar.
Unutmamak ve unutulmamak dileği ile
sevgiyle kalın.