Maalesef ki Beykoz’da, her role talip olmak,
her siyasi ve STK döneminin adamı olmak gibi herkese nasip olmayan çok zararlı
kronik bir hastalık var,
Yaşamlarının her evresini kendilerinin
dışındaki insanların sırtından geçinmeye adamış, her dönem, siyasi, iş ve sivil
toplum dünyasının gözdesi olduklarını zannederek, tavus kuşu gibi rengârenk
olmuş bazı zatımuhteremler ile siyasi kimliklerini belli etmemeye çalışanlar aynı
kulvardalar. Bu nedenle, kendi PİAR’larını düşünenlerin Beykoz’a verdikleri zarar göz
ardı edilmemeli.
Daldan dala konan, renkli kişilikleriyle her
taşın altından çıkıp, dedikodu kazanlarının altından odunu hiç eksik etmeyerek
ortaya çıkardıkları “dedikodu çorbalarını” kafalarına göre yol almalarını, aklı
evvel çalışmalarını engellediklerini düşündükleri ve kısaca gözlerine
kestirdiklerine içirmeye çalışmaları sahneye konulan en başarılı orta oyunu
gibi dikkat çekmekte.
Bu aklı evvel isimleri gündeme getirip de
halk arasında konuşulan “reklamın iyisi kötüsü olmaz” payesiyle de ödüllendirmek istemem.
Şu bir gerçek ki, Beykoz ve Beykozluların
selameti için çalışanların,
kazanımlarının hem kendilerine hem de Beykoz ve Beykozlulara zarar
vermemesi için bu ortalık karıştırıcılara pirim vermemesi gerekmekte.
Oysaki Beykoz’un huzurunu kaçıran bu
muhteremlerden, siyaset yapmak isteyenler, demokratik zenginliğimiz olan siyasi
partilerimizden programlarını kendilerine uygun bulduklarında siyaset yapsalar,
STK alanında çalışmak isteyenler, hizmet üretebileceklerine inandıkları STK
çatısı altında faaliyet gösterseler, halkın gözünde günü kurtarmak için değil
de, daha kalıcı gündem olurlar.
Belirtmeye çalıştığım anlayışla hizmet
üretmeye başlayanlar, öncelikle kendilerini vicdanen rahat hissedecekleri gibi
İstanbul’un incisi olan güzel Beykoz’umuzda, yaşamın daha da güzelleşmesine
kattı koyduklarının haklı gururunu yaşayacaklar.
Kuşkusuz ki Beykoz’un her Beykozluya ihtiyacı
var. İster eksik kalan Beykozluluk borçlarını ödesinler veya yaşamın kolayına
kaçarak her rolün adamı olmaya devam etsinler…