Merhabalar, bundan böyle bende Doğuş Haberdeyim. Ben kim miyim? Kısaca
doğma büyüme Beykoz Anadoluhisarlı bir edebiyatseverim. Hoş kalem adlı köşemde
edebiyata dair çeşitli yazılar, hikâyeler ve şiirler paylaşıyorum. Umarım Sizlerle
de hep berber hoş vakit geçiririz. Baharın başladığı şu günlerde havaların
henüz yeni ısınmaya başladığı, baharın ise gelmekte biraz nazlandığı günlerdeyiz.
Aylardan Nisan. Baharın gelmesi neşe ve
heyecan getirirken kışın yorgunluğunu da üzerimizden atarız. Nisan ayı ile
uyanan doğa içimizi ısıtırken yüreğimizi de kıpırdatır. Hele ki Boğaz’da bahar
bir başka güzeldir. Yeşillenen doğanın renklere uyanışı boğazda ilk Erguvan
Ağaçlarıyla olur. Öyle güzel bir renkle
doğayı şenlendirir ki pembenin mora çalan en güzel hali olup, doğanın İstanbul’a
ve Boğaz’ın iki yakasına hediye ettiği en güzel armağanlarından biridir.
Anadolu yakasında; Fenerbahçe Parkından başlayan yürüyüşü Moda sahilinden
Bağlarbaşı’ na Üsküdar, Kuzguncuk, Anadoluhisarı, Kanlıca ve Beykoz ‘ a oradan
da Yuşa tepesine, Avrupa yakasında ise, Beşiktaş’tan Kuruçeşme, Aşiyan, Rumelihisarı’na
ve Yeniköy’e kadar devam ederken iki yaka birbiri ile Erguvanlarıyla yarışır
gibidir. Denizden karaya baktığınızda muhteşem bir görsel şölene maruz kalırsınız.
Pembe ve yeşilin dansı daha sonradan festivale eklenecek olan mor salkımlara, ıhlamur
ağaçlarına ve akasyalara öncülük eder gibidir. Erguvan ağacının tarihçesi
Bizans’ a oradan Osmanlı’ya ve günümüze kadar gelmektedir. Hatta Yunan
Mitolojisinde ve Hristiyanlıkta da adı geçer. Hz. İsa’ ya ihanet eden havarisi
Yahuda yaptığı ihanetin pişmanlığıyla kendini Mayıs ayında astığı ağaç Erguvan
ağacıdır. Ağaç yaşadığı bu utanç yüzden bembeyaz açan çiçekleri kızarmaya
başlar ve daha sonra da morarır ve zamanla günümüzdeki rengini alır. Efsaneye
göre o gün bu gündür Erguvan ağaçları bu olayı hatırlar ve utancından kızarır. Erguvan ağacı Bizans’ ta da Osmanlı’ da da
önemli bir simge olarak tarihte yerini alır. Bizans imparatorluğu zamanında
erguvan moru renkli pelerini hükümdar dışında kimse takmazdı. Erguvan rengi güç
ve zenginliğin ifadesi idi. Osmanlı imparatorluğunda mutfakta, yemeklerde
çiçekleri kullanılmış, 14-19 yüzyıllarda Erguvan festivalleri yapılmış olmasına
rağmen maalesef ki günümüze yansıyan ve gelenekselleşen bir Erguvan Festival maalesef
ki yoktur. Bu kadar İstanbul ve Boğaz’lara has, baharın ve yazın simgesi haline
gelmiş, tarihte birçok dönemde adı geçen kadım bir ağaç türünün hala
İstanbul’da baharın simgesini temsil etmesine rağmen adının veriliği İstanbul’
da düzenlenen bir festival olmaması ya da tarihten bu zamana aksettirilememiş
olması talihsiz bir durumdur. Hâlbuki yetkili mercilerin bunu hayat geçirmesi
ve benim de içimden geçenle Anadolu yakası ve Beykoz hudutlarında yapılacak baharı
temsil eden bu ağaçla anılan bir bahar festivalini Küçüksu çayırında geleneksel
hale getirseler kadar da güzel bir oluşum olacaktır. Hem Beykoz’a hem semte
geri dönüşümünü de söylemeye gerek yok. Sözümü Boğaziçi şiirimden aralardan
aldığım birkaç dize ile bitirmek istiyorum. Sevgiyle kalın.
BOĞAZİÇİ
Bir gelin edasıdır başlar ki akasyalar açarken
İstanbul da boğaz içinde
Söz vermeler âşık
olmalar
Bahar tazeliğinde Hisar
Erguvan
pembeliğinde yeşillenir hayaller
Bir karnaval Sevda Tepe’den Göksu’ya
Bu bahardan yaza geçişte
Bir yeşilli pembeye akarken
Bir başka olur
Boğaziçi’nde
İlmek ilmek oylanır Erguvan