“Kendine saygı
duyulmasını istiyorsan başkasına saygı göster!’, ‘Sana yapılmasını istemediğin
şeyleri başkalarına yapma!’ Konfüçyüs bu sözleri, milattan önce 500’lü yıllarda
söylemiştir. O zaman olduğu gibi bugün de geçerliliğini koruyan tüm zamanların
özlü sözleri arasında yerini almıştır. Çünkü insana saygı kendine saygıdır.
Lokman Hekim’e, “Edebi kimden öğrendin?” diye sorduklarında
O da, “Edepsizden...” demiş. Çünkü edep; ahlakın özü, İslam’ın görünen yüzüdür.
Edep, topluma hâkim olan saygının göstergesidir. İlim, bilgi, kültür insanın
cehaletini giderir; ama edepsizliğini gideremez. Onun için edep ve saygı, bir
terbiye işidir, bir asalet işidir. “Girdim ilim meclisine eyledim kıldım talep,
ilim taa gerilerde, illa edep illa edep” demişlerdir.
Tasavvufun da temeli saygı, sevgi ve edeptir. Onun için
insan evvela kendisine, sonra insanlara ve kâinattaki varlıklara saygılı
olacaktır. Kendisine saygısı olmayandan insanlara, aileye, topluma, millete,
devlete saygı beklenemez.
Toplum huzurunun devamını sağlayan sevgi ve saygının kaynağı
dindir, İslam dinidir.
Saygılı insanın sözü dinlenir, yoluna gidilir, öğüdü
tutulur, ona saygı duyulur.
Bu arada bir önemli ayrıntı da şudur. Saygı, sevgi, hoşgörü
gibi ahlaki davranışlar, korku, endişe, menfaat düşüncesi gibi bir sebebe
dayalı olmamalı. İçten ve yürekten Allah için kişinin olgun şahsiyetine uymalı.
Yani, Allah rızası için olmalıdır. Elbette ki herkese bir nedenle saygı
duyulur. Kimi âlimdir, kimi cömerttir, kimisi topluma yararlı kişidir. Yani
saygıyı gerektiren sebep bir saygınlıktır. Yoksa durup dururken, kimse kimseye
saygı duymaz. Örnek insanlar her konuda saygın insanlardır.
Anadolu’muzun yüksek bilgelerinden birisi olan (halk
filozofu) Koca Yunus Emre ne diyor:
Gelin tanış olalım,
işi kolay kılalım.
Dünya kimseye kalmaz,
Sevelim sevilelim.
Elif okudum ötürü,
Pazar kurdum götürü.
Yaratılanı sevelim,
Yaratandan ötürü.
Ey kardeş;
Sev seni seveni hak ile yeksan ise,
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise.
Seni seveni sevmen, sana farzdır. Seni sevmeyene sevgin
azdır. Yani sevmeyen sevilmez. Sevenler yerilmez.
Maalesef dünyada en
acı gelen şeylerden biri de, sevdiği tarafından sevilmemektir. Asıl marifet;
sevmektir, sevilmektir, sayılmaktır. Sevmeyen murat almaz, saymayanda sevgi
olmaz.
Daima sevelim, sayalım, sevilelim... Bu dünya kimseye
kalmaz.
Unutmayalım ki; dostluklar, kardeşlikler, saygıyla, sevgiyle
kazanılır ve beslenir. Dostun çoğu az, düşmanın azı çoktur. Yani bin dostun var
ise, yüz bin seven dostun da olsa, yine azdır. Tek bir düşmanın var ise, yine
de çoktur. Maksat düşman değil, dost kazanmaktır. Onun da yolu, herkese saygılı
olmaktır. Bu ise iyi niyetle, fedakârlıklarla, cefakarlıklarla ve vefakarlıkla
kazanılır. Yani yolunda yürümekle elde edilir. Bize düşen iyi niyetle elimizden
gelen iyiliği yapmak, kötülükten kaçmaktır.
Karıncaya sormuşlar: “Hızlı hızlı nereye gidiyorsun?”
“Duydum ki Nemrut (Babil kralı) Hz. İbrahim’i ateşe atmış,
onun ateşine su taşıyorum. ”demiş. “Bu ağızla mı?” demişler. O da, “Bu ağızla!”
demiş.
Ve yine karıncaya sormuşlar: “Nereye gidiyorsun? Karınca da:
“Kâbe’yi ziyarete gidiyorum.” demiş. “Sen bu adımlarla Kâbe’ye zor varırsın.”
dendiğinde ise karınca: “Kâbe’ye varamasam da bu yolda ölürüm.” demiş.
Meselenin özü budur. Herkes iyilik hususunda elinden geleni yaparsa, Allah onu
muradına eriştirir.
Netice insana;
saygılı, sevgili, hoşgörülü, bağışlayıcı, cömert, yani insan olmak
yakışır. Herkese faydalı olalım. Kimsenin zararında olmayalım ki; kendimize,
ailemize, toplumumuza, devletimize, milletimize huzur gelsin, mutluluk gelsin.
Sözlerin en güzeli yüce Rabb’imiz, “De ki ya Muhammed
(sav): Ey inananlar! Sizler Allah’ı gerçekten seviyorsanız, beni sevin ki Allah
da sizi sevsin. Sizlerin günahlarını bağışlasın. Çünkü günahları bağışlayan tek
olan Allah’tır. Gafur ve rahimdir.”(Ali İmran 31.ayet)
“İman edip güzel davranışta bulunan müminler var ya, onlar
için ulu Yüce Allah onların gönüllerinde
bir sevgi yaratacaktır.”(Meryem 96)
Saygı, sevgi ve duada buluşmak ümidiyle, esen kalın.