EĞİTİMİN ŞAŞAN TERAZİSİ
Eğitim sistemimizde üç temel aktör var: öğretmen, veli ve
öğrenci. Bu üçgenin sağlam olması, eğitimin de sağlıklı ilerlemesini sağlar.
Ancak bazı durumlarda bu üçgenin bir ucu fazla güçlendiğinde, diğer iki köşe
sessizliğe mahkûm kalıyor. Bugün, bazı okullarda bu dengesizliğin acı
sonuçlarını görüyor, duyuyor, yaşıyoruz. Öğretmenlik kutsal bir meslektir. Zor
koşullarda çalışan, yüzlerce öğrencinin gelişiminden sorumlu olan öğretmenlere
büyük saygı duyuyoruz. Ancak bu, öğretmenin her koşulda sorgulanamaz olduğu
anlamına gelmemeli. Maalesef bazı okul müdürleri, öğretmenle ilgili gelen her
veli şikâyeti peşin peşin reddediyor; daha öğretmeni dinlemeden değil, veliyi
dinlemeden kapıyı kapatıyor. Bir veli çocuğuyla ilgili ciddi bir sıkıntıyı
anlatmaya çalışıyor. Belki öğretmenin davranış biçimi, iletişim dili ya da
tutumu öğrenciyi olumsuz etkiliyor. Fakat Veli, muhatap bulup durumu
anlatamıyor. Bu durumda veli kendini dışlanmış hissediyor, çocuk ise
anlaşılmadığını düşünerek okuldan kopuyor, gitmek istemiyor. Oysa adalet,
sadece bir tarafı korumakla sağlanmaz. Adalet, her tarafı dinleyerek ve gerçeği
arayarak inşa edilir. Bazı Müdürler, her eleştiriyi savuştururken, aslında
Öğretmeni değil sistemi yıpratıyor. Çünkü öğrenci kendini değersiz
hissettiğinde, veli dışlandığını düşündüğünde, o okulda güven ortamı yok olur.
Bu güvensizlik, öğretmeni de sonunda yalnızlaştırır. Eğitimde asıl ihtiyaç
duyulan şey “taraftarlık” değil, “empati”dir. Gelen şikâyet, çözüm üretmek için
dinlenmelidir. Veli de öğretmeni suçlamak için değil, iş birliği kurmak için
konuşmalıdır. Öğrenci ise bu süreçte özne olduğunu hissetmeli, pasif bir
izleyiciye dönüşmemelidir. Her olayda öğretmeni haklı görmek ne kadar sığsa,
her durumda veliyi haklı görmek de o kadar tehlikelidir. Eğitim, terazisi
hassas bir denge sistemidir. Müdür bu terazinin kefelerini dengeleyen kişidir.
Bir tarafı sürekli ağır bastırırsa, sistem çöker. Belki de bu üçgenin tam
ortasında, sessizce bekleyen bir çocuk vardır kim bilir... Ne öğretmene tam
anlatabiliyor derdini ne veliye... Okula gelirken midesine ağrılar giriyor,
tahtaya kalkmak istemiyor, göz teması kurmaktan kaçınıyor. Ve bir gün, belki de
tek isteği olan “beni anlayın” çağrısı, duyulmadan zaman geçip gidiyor, çocuk
bu yaralarla büyüyor. Oysa bir çocuk dinlenmediğinde, sadece bir öğrenci değil;
bir gelecek kayboluyor...