KUZEY
YILDIZI
50
senelik balıkçılık ile geçinen bir ailenin torunuyum. 70 yaşındaki dedem
her gün, gün ağarmadan denize açılır denizin iyot kokusunu duymadan
edemezdi. O yaşına rağmen Karadeniz gibi dimdik ayaktaydı. Yıllardır babamla
küstü. Bu yüzden ikisi de her sabah ayrı teknelerle denize açılırlardı.
Karadeniz’ de sahile yakın oturanlar balıkçılıkla uğraştığından tekne
sahibidir. Biz de yıllar boyu çok çalışmış, Karadeniz’ de bize nasibi vermişti.
Şimal, dedemin yıllar içinde alın teri ile çalışarak, küçük bir takadan gırgıra
kadar büyüttüğü, güvertesinden inmediği ilk göz ağrısıydı. Babamsa kendi birikimi ve çalışması ile
yaptığı ailemize ait, dedemin asla üzerine ayak basmadığı, ama gizliden kontrolü
hiç eksik etmediği Kuzey Yıldızı’ydı. İlk torun olmam nedeni ile teknenin adına
benim ismimi vermişti Dedem. Babam ise isminin anlamını koymuştu ikinci
tekneye. Her sabah rutin olarak denize açılırlar, hiç konuşmazlar herkes kendi
işini yapar, o gün nasip ne ise onla dönerlerdi. Karadeniz’in havasından mı?
Suyundan mıdır? Bilemez her ikisi de inat ve dediğim dedik karakterlerdi.
Küslüklerine gelecek olursak; Dedem’in husumeti olan karşı köyünden bir
arkadaşının kızını babamın görüp sevmesi ve sonrada evlenmesiydi. Dedem bu
evliliği onaylamamıştı. Ama bu evlilikten ben doğmuştum Şimal. Yıllar geçse de
babamın izin vermediği bir evlilik yapmasını hazmedemeyen dedem ilk torun olmam
ve beni çok sevmesi bile onu affetmeye yetmemişti. Yıllar boyu kendinden özür dilemesini
beklemiş, babam ise özür dileyecek bir şey yapamadığını düşündüğünden onca
yıldan bu zamana gelinmişti. Ta ki o güne kadar... Her sabah ki gibi Şimal ve
Kuzey Yıldızı Karadeniz’in engin sularına, gün; güne uyanmadan kadifesi siyahın
gökyüzünden çekilmek istemediği saatlerde denize açılmıştı. İki tekne hem
bir, hem de ayrı nasıl oluyordu? Diyeceksiniz oluyordu iste. O gün havada tuhaf
bir durgunluk vardı. Şubat’ın o buz gibi ciğerlere işleyen soğuğu ve fırtına
öncesini andıran, garip ıssız bir sessizlik vardı. Soğuğun o keskin genzi
ve elleri yakan hissi ile ağlar denize bırakılmıştı. O sabah babam hiç
gelmemi istemediği halde bende babamla birlikte denize açıldım. Şubat’ın ilk
günleriydi buralarda Hamsin Fırtınası meşhurdur. İçimdeki tuhaf hisle ; “umarım
bugün o değildir” diye geçirirken rüzgâr teknedeki bayrağı titretmeye başlamış,
giderek de şiddetini arttırmıştı. Evet,
o geliyordu. Hamsin gelmeden gitmek istiyorduk. Çünkü Karadeniz bu şakaya
gelmez bir esip gürledi mi? Gazabından kurtulmanız için şansınızın ya da sizi
koruyan bir şeylerin olması gerekiyordu. Rüzgârın şiddeti ile deniz coşmaya
başlamış, Karadeniz kabardıkça kabarmıştı. Ağları toplamak lazımdı. İki tekne
birbirine yakın olmasına rağmen Karadeniz’in coşması ile ikisi de dalgalara
gömülmekteydi. Karadan hayli uzaktık. Fırtına tanrısı Anemoi üflemiş, Poseidon
ise kızmıştı. Dalgalanan Karadeniz allak bullak olmuştu. Teknedekiler bir sağa
bir sola savruluyordu. Rüzgârın etkisi deniz suyunun soğukluğunu iki kat daha
arttırmış, çalışanların elleri ağları tutamaz olmuştu. Bir an önce limana
dönmemiz gerekliydi. İki teknenin de ağları balık doluydu. Babam bizim teknenin
ağlarını çabucak toplamış, Kuzey Yıldızı balıklarını almıştı. Şimal ise ağları toplarken 50 senelik denizci
Dedem ayağının kayması ile ağalarına takılıp, Ağlarla güvertede sürüklenerek
belden aşağısı denizde gemi dalgalara batıp çıkarıyordu. Olayın vahametini
mürettebat ağları toplamaya çalıştığı için fark etmemişti. Kartal gözlü babam ise
dedemi hemen fark etti. Ağ atma
teknesini salarak dalganın etkisiyle ulaşıp dedemi kurtardı. Ne büyük
mücadeleydi. Ömrümden ömür gitti. O gün
kimseye bir şey olmadı. Nasıl olmadı bilmiyorum. Bir güç o gün bizi Karadeniz’in
azgın sularından kurtarırken dedemle babamı da barıştırdı. Dedemin mi aklı
başına geldi yoksa babamın mı dedemi kaybetme korkusu gururun önüme geçti
bilmiyorum ama “bir musibet bin nasihatten daha iyidir.” Karadeniz gibi inatçı
dedem ile babamı Karadeniz’in o hoyrat ve sert mizacı birleştirmişti. Bu ne
yaman çelişki dediğinizi duyar gibiyim. Hiç kimse sevdiklerinin yokluğu ile
sınanmasın. Sevgiyle kalın…