İlk başta şunu belirteyim; köşe yazımı kendi penceremden ve
elbette ki gerçekler doğrultusunda değerlendirerek, Tokatköy’de mağdur görünen
hiç kimseyi özellikle dostlarımı, arkadaşlarımı incitmek ve muhalefete muhalif
olmak gibi bir amacım olmadan kaleme alıyorum. Fakat yine de biliyorum ki
birçok arkadaşımın hoşuna gitmeyecek, muhalefet partileri de hoşnut olmayacak.
Canları sağ olsun diyerek ben yine de yazıyorum. Doğruluk çizgisinde siyaseti
umursamadan özgür kalem böyle bir şey olsa gerek.
"Tarih 1950’li yıllardı. O zamanlar Tokatköy’ün sonuna
kadar giden çınar ağaçlı yolun kenarlarında bahçeleri büyük seyrek tek katlı
evler vardı. Tepelere doğru çalılar ve ağaçlarla dolu orman mevcuttu. Biz
babanla kışlık yakacak için orman taraflarından ağaç dalları keser eve
getirirdik. Bir gün baban ile anlaştık. Yuşa tepesine doğru boş bir araziyi
evlenince kendimize ev yaparız düşüncesi ile bir ev yapacak kadar çevirdik.
Fakat deden bunu duyunca babana 'Sen devlete karşı benim başımı belaya mı
sokacaksın' diye kızınca babanla birlikte vazgeçtik ve çevirdiğimiz kısmı
bıraktık. Fakat bir kaç sene sonra bizim ev yapacak kadar çevirip bıraktığımız
alanları ve etraflarını Beykoz dışından gelen kişiler dönüm dönüm çevirmeye
başladılar. Daha sonra da buraları bölerek kimileri Beykoz'da ki fabrikalarda
çalışmak için İstanbul dışından gelenlere sattılar, kimileri de akrabalarını
Beykoz’a çağırarak buraları paylaşıp gece kondu yapmaya başladılar... Ben de
baban da evlendikten sonra baba evinde bir oda da yıllarımızı geçirdik ve
çocuklarımızı büyüttük..."
Bu sözler babamın arkadaşı olan ve geçen gün sohbet etme
fırsatı bulduğum 1936 doğumlu Hikmet Koç amcaya ait.
Tabi ki durum Hikmet amcanın dedikleri ile kalmamıştı...
Babam evlendikten on sene sonra işçi evlerinden aldığı tapulu
evine daha sonra üstüne çıktığı tapulu iki katın üzerine imar yasağı gereği bir
çatı katı dahi yapamazken (Dönemin belediyesine 'görme payı' verseydi çok rahat
yapardı fakat babası gibi o da bu türlü kanunsuzluğa karşıydı) Tokatköy’de ki
yapılaşma göç ile her geçen gün genişledi hatta her seçim öncesi siyasetçiler
tarafından tapu sözleri verildi, belediyelere "görme payı" verilerek
katlar sınırsızca yükseldi ve tabi ki ormanlarda ki ağaçlarda bundan nasibini
aldı...
Son olarak şunu da belirteyim, Ortaçeşme ve çevresinde oturan
arkadaşlarım çok iyi bilirler ki otuz sene önce daha biz genç dönemimizde hep
duyduğumuz bir söylenti vardı ve aynen şöyleydi. On seneye kalmaz Tokatköy ve
Ortaçeşme’den ziraat olan kısma kadar olan evler yıkılarak yeniden yapılanma
olacak hatta dere yatağı kayıklar yüzeceği kadar genişleyecek vs..
Uzun lafı kısası şu anda Tokatköy’de yapılan ve daha sonra
Ortaçeşme, Çamlıbahçe Mahallesi'nde yapılacak olanlar da yıllar önceden planlanan
fakat ancak şimdi başlanan bir olay...
Sezen Aksu şarkısında dediği gibi Masum değiliz hiç
birimiz...
Hazine arazilerini dönüm dönüm çevirip daha sonra buraları
parsel parsel satanlar da…
Her seçim öncesi olmayacağını bile bile oy uğruna halka tapu
sözü veren siyasetçiler de…
Kanunsuzca halktan para alarak gözünü kapatan belediyeler de…
Ve maalesef ki;
bu vaatlere kimileri çaresiz olduğu için kanan, kimileri de
uyanık olduğu için başını sokacak tek katlı bir ev ile yetinmeyerek
belediyelere para yedirip toprak tapusu ve imar izni olmadığı hâlde kat üstüne
katlar çıkanlar da...
Fakat her şeye rağmen elbette ki hiç bir aile çaresiz kalacak
şekilde bırakılamaz!
Geçmişte nasıl ki sahte vaatleriniz ile çaresiz bir kişi bile
olsa kandırdıysanız ve nasıl ki çoğalan ve yükselen evleri "bir
şekilde" görmezden geldiyseniz şimdi de hiç kimseyi evsiz ve çaresiz
bırakmadan planları faaliyete geçirmek ilk başta belediyenin ve siyasetçilerin
boynunun borcudur.
Çünkü ilk başta sizler masum değilsiniz!...
Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim…