Unutamadığımız tatlar ve kokular vardır. Bunların çoğu da çocukluk
yıllarına aittir. O tadı ve kokuyu hiç unutmayız. Hafızamıza gizli bir formülle
nakşedilen bu tat ve kokular ansızın çıkıverir karşımıza. Bir özlemdir onu
getiren bazen. Kimi zaman da bir koku burnumuza gelir ki; alır götürür bizi. O
lezzet ve kokular çok başkadır. Her çağrıştıran lezzet ve kokuda onu ararız ama
nedense hiç bulamayız. Bizi o dünyaya götüren koku ve tat aynı gözükse de
kodları farklı yazılmıştır hafızamızda. Satırları okurken sanırım hepinizin
aklından geçmişe ait tat ve kokular belirmiştir hayalinizde. Tabi benimde
hafızamda çocukluğumdan bir tat ve koku hatırası var.
Elma ve taze ekmek. Bu da ne diyebilirsiniz? Acayip bir ikili değil mi? Evet dediğinizi
duyar gibiyim. Benim için çocukluk hafızamdaki en tatlı lezzet ve koku
hatırası. Sizlerin de vardır illaki böyle tatlarınız mutlaka.
O gün çocukluk arkadaşım Belgin
‘in babası sevgili Aysan amca Karakulak suyu almaya Beykoz’ a gidiyordu. O
zamanlarda su damacanalarda satılmazdı. Ya sırlı küplerde bekletilir yâda hafta
da bir gün büyük bidonlarla özel kaynak sularının aktığı çeşmelere gidilip
bidonlara doldurulur, gelinirdi. Aysan
amcanın peşine Belgin’le bende takıldım. Ağaçların arasında gezmek eğlenceli
olacaktı. O zamanların küheylanı sayılan yeşil bir Murat 124 ile O önde biz
arkada koltukta sahilden kıvrıla kıvrıla tabi yollar bu günkü kadar düzgün değildi.
Ama camları açıp denizden gelen iyot kokusunu
içimize çeke çeke ve yeşilliklerin o zaman daha da bolca olduğu
Anadoluhisarı’ndan başlayarak Beykoz sahilinden Karakulak kaynak suyunun aktığı
köye vardık. Billur gibi akan, buz gibi sudan içtik, bidonlarımıza doldurduk.
Şimdilerde hala akıyor mu? Bilmiyorum ama hala akıyor olması en büyük dileğim.
İşimizi halletmiş, dönüş yoluna geçmiştik. Tabi gidip dönmek öğleden sonrayı
bulduğundan çocuk karnımız çoktan acıkmıştı. O zamanlar tabi şimdilerde olduğu
gibi adım başı yemek yiyecek yer yoktu. O sırada Aysan amca yol kenarında
Amasya elması satan kadından bir sepet Amasya elması aldı. Elma sepetini de
hemen bizim yanımıza arkaya koydu. Amasya elmasının kendine has bir kokusu
vardır. Doğal olduğundan hemen arabanın içine yayıldı. Gözlerimiz ışıldadı.
Derken bu sevincimize bir sevinç daha eklendi. Biraz ilerideki taş fırından
dumanı tüten Trabzon ekmeği ile bize doğru geliyordu Aysan Amca. Şimdi bile
yutkunuyorum yazarken. Size anlamsız gelebilir belki. Dünyalar bizim olmuştu.
Sepetten bir elma ve ekmekten bir somun alarak yemeğe başlamıştık. Allah’ım bu
ne muhteşem lezzet ve bu ne güzel kokuydu. Elmanın tatlı ekşi o lezzeti ve içi
yumuşacık, dışı çıtır çıtır olan Trabzon ekmeği ile güzelce karnımızı doyurduk.
Bu ikili bize en güzel öğle yemeğinden daha bal börekti. Elmanın ısırırken
çıkardığı o sulu tadı ve her ısırdığımızda çatırdayan sesi ile damağımıza
yayılırken; emeğin o büyülü kokusunu içimize çekerek ağzımıza atıp,
homurdanarak bu birinden alakasız iki lezzetin tadını çıkarıyorduk. Birbirimize
bakarak hem eğleniyor hem de karnımızı doyuruyorduk. Aysan Amca da dikiz
aynasından bizi seyrediyor ve gülümsüyordu. Akşama doğru eve geldik ve karnımız
hafiften toktu.
Şimdilerde düşünüyorum da neden bu lezzeti hiç unutmuyorum. Daha sonra
çokça da denemişliğim oldu. aynı ikiliyi aslında. Fakat aynı lezzeti, kokuyu
hiç bulamadım. Belki çok aç olmamızdı unutamamam. Belki de birçok lezzetin ve
kokunun artık aynı zevki vermeyişi ve özünün değişmesiydi. Ya de değişen
bizdik. O an yaşadığımız çocuk masumiyetindeki saflıkta aldığımız o lezzet ve
kokuydu onu özel kılan. Biz miydik değişen? O çocuk masumiyetimizi yitirişimiz miydi yoksa?
O lezzeti bulamayışım sebebi neydi? Kim bilir. Her ne olursa olsun çocukluk
yıllarıma ait hafızamda böyle masumiyetleri hatırlamak her daim çok güzel. Her
ne kadar bulamasam da. Belki de onu özel kılan bulamamak zaten. Masumiyetin
saflığında en taze ve en güzel olarak hatırlamak. Yüreğinizdeki çocuk hiç
ölmesin Sevgiyle kalın.