Ahh delikanlı... ahh yakışıklı kardeşim…
(Sen şimdi sana yaptığım bu hitabı da duysan, bana da kızar
'haddini bil' dersin...)
Ailen seni beslemiş, büyütmüş, okutmuş...
Sen de akıllıymışsın ki, okullarını iyi derecede bitirerek
daha 30 yaşına bile gelmeden
Bu devlet, sana Kaymakamlık gibi büyük bir görev vermiş, bir ilçeyi sana emanet etmiş.
Fakat sen ne yapmışsın, ilçede bir okul ziyaretinde, sana "hoş geldiniz" diyerek el
uzatan öğretmene "hadsiz, çık dışarı bekle" diyerek sınıftan kovma
basiretsizliğini göstermişsin.
Demek ki sen sadece, kitapları okuyup, ezberleyip, iyi notlar alacak kadar akıllısın!.
Sen yine de üstüne alınma da biz buna okul dönemindeyken
"ineklemek" derdik. Benim ve benim gibilerin daha ilk veya ortaokul
döneminde öğrendiklerini de eminim okumuş veya duymuştur.
Örneğin; “Oğlum ben sana, 'paşa olamazsın' demedim ki, ‘adam olamazsın’ dedim!. Cümlesi ile biten
kıssadan hisse hikâyeyi…
Veya Atatürk'ün sözlerinin damga vurduğu, yaşanan şu olayı...
1927 yılında Kastamonu Valisi, bir baloda kendisini geç fark
ettiği için ayağa sonradan kalkan bir öğretmeni bakanlığa şikayet edince olay
Atatürk’ün kulağına gider.
Atatürk olayı öğrenince şu talimatı verir: “Hemen Valiyi
görevden alın. Yapılacak bu kadar işimiz varken genç bir öğretmenle uğraşan
Valiyle bir yere gelinmez.”
...................................................................................................
Fakat
Duymak, okumak, "ezberlemek" ve mezun olmak başka…
Okuduklarını, öğrendiklerini, sadece beyninde değil, aynı zamanda yüreğinde de taşımak! başka.
Vali, Kaymakam, Başkan, vs. olmak başka. "Adam"
olmak başka!
Hatta;
Devlet adına, Millet
için görev adamı olmak ve sevilerek saygın olmak daha da bir başka.
Daha yolun başındasın, geç kalmış da değilsin okullarda
anlamadıklarını bu içine düştüğün talihsiz olayla, inşallah, yüreğinde
anlarsın!
Sağlıcakla kalın
Hoşçakalın…