ADALETİ KAYBETMEYELİM!

25-08-2021 1933 Yorum yok. Yorum Ekle

Adalet insanların bir arada yaşamasını sağlayan temel olgulardan bir tanesidir. Adaletin olduğu yerde huzur ve mutluluk vardır. Adaletin sağlanamadığı yerde ise kaos ve kargaşa oluşur. Çünkü insanlar hak, adalet ve eşitliğin olmadığına inanır ise kendi adaletini kendileri sağlamaya çalışır. Sonuç olarak bütün toplum düzeni bozulur.

“Neden bugün, Ümmet bu durumda?” demenin cevabı bu yazıdaki kıssada gizli… Günümüzde yașayan, “Müslümanım” diyen tüm Müslümanların adil ve güvenilir olmadığı içindir.

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam Valisi olan ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.

Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır, sızlanır. “Bana zulmedildi” der. Müslüman vatandaş ta kendisine, “Medine’ye git, orada halife Hz. Ömer vardır, derdini ona anlat. Hz. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler” der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır, halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. “İşte halife bu zattır” derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur, derdini anlatır, Hz. Ömer adamı dinler ve Valiye; bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle, ama içinde ne manâlar gizli…

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır, ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerede, Medine’deki halifede bulunan tevazû nerede. Şam’dakiler şu mütevazî halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle konuşur ve sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek te istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, “madem ki yorulup ta oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi Valiye vereyim” der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır.

“Medine’deki halifenin size mesajıdır” der. Vali deri parçasında yazılı cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; “arsanız size geri verilmiştir.”

Yahudi vatandaş hayret eder, șaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin etmemiştir. Merak ve dehşet içinde sorar. “Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız?” der.

Şam Valisi Hz. Sad, “bak der, sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın” der ve bașlar anlatmaya:

“İslamiyetten önce, ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık, İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydu. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi, bize yardım etti. Sonra da; ‘gidip Krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder’ dedi. Biz de sabahleyin Kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir mütercim, Krala tercüme etti. Kral Nuşirevan, dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, ‘memleketinize dönün’ dedi.

Biz tekrar Han’a geri döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok ta memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince, son derece üzüldü ve ‘burada bir hata var’ dedi. ‘Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım’ teklifinde bulundu. Biz de gittik, Huzura çıktık.

Hancı durumu Kral Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize ikişer kese altın verdi. ‘Akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin’ dedi. ‘Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın’ talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.

Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. ‘Neler oluyor’ dedik. Hancı şöyle dedi: ‘Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar, garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece Kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip, durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız’ dedi”

Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor:

“Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum ‘kim bunlar ve suçları ne?’ diye. Dediler ki, ‘bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu, diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir.’ Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.

Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise; bizim şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek, Kralın oğlunu korumaya çalışan mütercimin asılı olduğunu gördük.

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen, seni darağacına çekerim.

Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi, diyor. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?”

Bu hadiseyi birebir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe eder, hem de İslam’a girer.

Adalet; hakedene, hakkettiğini, hakkettiği șekilde vermektir.

Biz insanlar olarak hakkı ve adaleti hayatımız boyunca göz önünde bulundurmalı ve buna göre davranmalıyız. Kimsenin hakkını gasp etmemeliyiz. Her zaman doğruların ve gerçeklerin tarafında olmalıyız. Adaletsizliğe karşı sesimizi yükseltmeli ve karşı koymalıyız. Adaletin olduğu toplumlarda insan güven içinde yaşar. Çünkü kimsenin kendilerine karşı adaletsizlik yapmayacağını, aksi bir durum olur ise hukuk sisteminin kendi haklarını koruyacağını bilir. Güçsüzü güçlüye, fakiri zengine karşı koruyan eşitlik ve adalettir.

Sonuç olarak, güzel bir yaşam, mutlu ve huzurlu bir toplum için yapmamız gereken çok basit. Adaletli bir insan olmak ve başkalarının adaletini korumak…

Fazla söze gerek var mı sizce? Bence hayır! Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükâfat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi kılı kırk yarabiliyor muyuz? Sözüm elbette sadece yetkililere değil, herkese ama başta kendi nefsim olmak üzere herkese…

Adaleti kaybetmeden, adalet içinde yașayacağımız güzel günler temennisiyle...

Selâm ve dua ile…

Ozan Derviş

BEYKOZLU OLMA ZAMANI

27-03-2024 Yorum yok. 567
Neyir Erkan Şişman

Oylar Sandığa

27-03-2024 Yorum yok. 1069
Tekin Toklucu "Ters Köşe"

TÜRK FUTBOLUNDA BİTMEYEN KAOS….

27-03-2024 Yorum yok. 528
Feride Gündüz "Hoş Kalem"

HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ

27-03-2024 Yorum yok. 439
Erdal Uzuner

SEÇİME GİDERKEN

27-03-2024 Yorum yok. 492
Yaprak Akın

KONUT ALMALI MI !

27-03-2024 Yorum yok. 433
Cüneyt Pulant

Alaattin Köseler Gerçeği

27-03-2024 Yorum yok. 627
Hacı Arıcı

BEREKET İKLİMİ

27-02-2024 Yorum yok. 490
Asiye Çakır

ZAMAN VE HAYAT

27-01-2024 Yorum yok. 1109
Tuncay Ünde

SEVGİLİYE MEKTUP

26-12-2023 Yorum yok. 972
Adem Öztürk "Beykoz Sevdalısı"

Ortadoğu Müslüman mı?

25-11-2023 Yorum yok. 835