Ayasofya dünya tarihi, dinler kültürü ve dünya mimarisi açısından büyük bir miras. Geçtiğimiz 2 hafta önce İBB kadın emeği dolayısı ile 1 hafta o tarihi yarımada da bulunmam hasebiyle aslında turizme katısından da bahsedeceğim ama çok uzun olur başka bir yazıda inşallah şimdi biraz Ayasofya’dan bahsetmek istiyorum. Âdeta 72 milletin akın ettiği, İspanyol’u Arjantinlisi Meksikalısı Filistinlisi Pakistanlısı Cezayirlisi Ukraynalısı Gürcü’sü, İrlandalısı İngiliz’i aklınıza gelecek her milletten insanın uğrak ve ibadet yeri. Meydan Mahşer kalabalığında. Gündüzü ayrı görkemde gecesi ayrı bir ihtişamlı. İnsanlar coğrafyamızda bulunan bu dünya mirasını yıl boyunca ziyarete gelmekte. Hristiyan, Ortodoks ve Müslüman âlemi için önem arz etmekte. Ayasofya ile ilgili o kadar çok yazılacak şey var ki hepsini yazmak sayfalar sürer kısaca bazılarına değineceğim Ayasofya 1. Yüzyıldan bu yana ayakta kalmış içinde Ortodoks, Hristiyan, Müslüman âlemlerini ilgilendiren pek çok imgelerle dolu. 532-537 yılları arasında Bizans imparatoru Justinyen’in emri üzerine rivayete göre eşi Theodore’ nin teşviki ile inşa edildiği söylenmektedir. Eşlerin arasındaki efsanevi ask nedeni ile sütunların üzerinde isimleri yazılmaktadır. Miletli mimar İsidore tarafından yapılan ilk Ayasofya’da 10.000 isçi 100 usta çalışmış, tarihte 1 yangın bir isyan geçirmiş aldığı hasar sonrasında imparator Justinyen’in emri ile günümüzdeki halini almıştır. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesine kadar Rum Ortodoks patrikliğinin merkezi olmuştur. 1000 yıl boyunca dünyanın en büyük kilisesi olmuştur.
İstanbul’un fethi
ile Ayasofya Fatih tarafından camiye çevrilmiştir Ayasofya'nın sahip olduğu 4
minareden biri Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış diğerleri ise de yavaş
yavaş eklenmiş hepsi de Mimar Sinan'ın tarafından yapılmıştır. 1935 Atatürk’ün
emri ile müze, 2020 de cami olarak ibadete açılmıştır. Tarihte Ayasofya ile
ilgili onlarca yüzlerce tarihi olay ve gizemi var burada hepsinden bahsetmek
istersem yazıyı bitiremem 1-2 tane gizemli olaylarında bahsederek bitireceğim.
Ayasofya içinde
bulunan Dilek Sütununun hikâyesi şöyle söylentiye göre; bu sütun Meryem Ana’nın
evinde bulunuyormuş ve Hz. İsa işkence görürken döktüğü gözyaşlarıyla bu sütunu
eritmiş. Daha sonra Ayasofya inşa edilirken kutsanması için sütun buraya
getirilmiş. Sütunun üzerinde bulunan deliğe başparmağınızı sokup, elinizi 360
derece çevirirseniz, dileklerinizin kabul olacağı söylenir. Hz. İsa’nın 40 bin
yıl sonra yeniden dünyaya geleceği ve Ayasofya’ya ineceği inancıyla, İsa’nın
kutsal emanetleri Kudüs’ten buraya getirilmiştir. Gizli bir odada saklı
tutulmaktadır. Bir başka gizemli hikâye ise; Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı
camiye çevirdikten sonra kıldırdığı ilk Cuma namazında yaşanmış. Fatih’in iki
kez namazı kesip, üçüncüde tamamladığı söylenir. Cemaat bunun sebebini
sorduğunda ise; “Kâbe’yi görmek için bekledim. Üçüncü seferde Hz. Hızır geldi,
dilek sütununa parmağını sokup, Ayasofya’yı kıbleye çevirdi. O sırada Kâbe
göründü” demiş. İstanbul Fethi’nden sonra Ayasofya’yı camiye çevirme görevi
verilen Akşemseddin’ in çalışma sırasında şeytanın vesvesesini duyduğu ve
dualarıyla Allah tarafından şeytanın Ayasofya mermerlerine hapsedildiği
söylenir. Ayasofya içerisinde 361 adet kapı bulunmaktadır. Bir inanışa göre de,
bunların 101 tanesi tılsımlıdır ve ne zaman sayılsa hep 1 adet fazla sayıda
kapı çıkar. Daha birçok anekdot. Tarih
boyunca hem kilise hem de cami olması ile dünya milletlerin ilgisini çekmekte.
İçinde her din kültüründen imgeler anlamlar maneviyat barındırmakta.
Bu bir hafta
orada bulunduğum sürede Ayasofya’yı tekrar görme isteği atı uyandı bende. Ama Ayasofya’yı
okuyarak gitmek lazım. Gördükleriniz daha anlamlı olur. Sizlerde muhakkak gidin
görün. Bu Dünya mirasını. Sevgiyle kalın.