Rahmetli Hasan Doğan’dan sonra, sözde
özerk TFF, Türkiye Futbol Federasyonu ne yazık ki yörüngesinden çıkmış bir füze
gibi son sürat çakılmak üzere baş aşağı gidiyor..!
Durdurabilene aşk olsun. 1996
yılından bu yana iki camia arasında, daha çok ta Trabzon Spor’un kin tutması
2010-2011 sezonundaki olaylarla birlikte pik yapmıştı. Perşembe’nin gelişi
Çarşamba’ dan belli olmasına rağmen, en son oynanılan müsabakada olanlar tüm
spor kamuoyu, hatta dünyaca malum iken, 2008 yılında, aniden vefat eden Hasan
Doğan’dan sonra hiçbir seçimini demokratik ve çok adaylı kongreler ile
yapmayan, Türk futbolunu yönetecek kurum, ne yazık ki siyasetin esiri olmuş ve
atamalar veya işaret edilen başkanlar ve yönetim kurulları ile Türk futbolunu
iflasında rol oynamaktalar.
Sadece profesyonel tarafta değil, amatör
branşların federasyonlarında da durum aynı. Koltuğa yapışan orada kalıyor, garip
olan işler gittikçe kötüye giderken onlar yerlerinden memnun ve görevlerini
yaptıklarını sanarak hala oradalar!!
Ülkenin her yerinde, her
kategorisinde akla ziyan olaylar ve gelişmeleri büyük bir soğukkanlılıkla!!
Seyrederken, bu oyuna gönül vermiş, çoluk çocuğunun rızkından, maaşından büyük
bir bölümü buralara harcayan taraftar kitlelerinin birbirlerine ‘’düşmanca’’
yaklaşımlarını görmezden, felaketlerin feryadını duymazdan gelmekteler. Ömrünü
futbol oynayarak, yöneterek, kısa da olsa çalıştırıcılık yaparak geçirmiş biri
olarak, gelinen noktadan endişe duymaktayım. Büyük bir kitlenin de aynı
endişeleri taşıdığına eminim. Spor, ahlak, disiplin ve çalışmayı gerektiren
tutkulu bir aktivite olduğu kadar, sağlıklı yaşam için de fazlası ile
kıymetlidir. Her insan için.
Gel görelim ki, içinde bulunduğumuz
ortamda bu verilerin hiçbirine erişebildiğimizi sanmıyorum. Özellikle, en geniş
kitlesel Futbol oyunlarında. Teknoloji sayesinde en ufak bir ayrıntıdan
haberdar olduğumuz bu çağda, oynayıp, oynatarak gelişemediğimiz gibi, bu oyunu
en üst seviyede oynayanları izleyerek de feyz almıyor, alamıyoruz.!!
Beceriksiz, bilgisiz ve vizyonsuz
yöneticiler bütün açıklarını kapatmak için hemen her maç sonrası bencil ce
açıklamalar ve ithamlarda bulunarak ateşe benzin dökmekteler. Yöneticiler ki,
sırf rakiplerinin belini kırmak için, spor üzerinden operasyon çeken kumpas
çetelerinin yaptıklarını bırakın yermek, davranış ve söylemleri ile onlara
cesaret verip buralardaki yuvalanmalarına destek vermekteler. Toplumun
kimyasını bozmaya ve algı operasyonlarına en müsait zeminlerde, sosyal medya
ağlarındaki yazışmalara baktığımızda bu tavırların ne denli tehlikeli boyutlara
ulaştığını görürsünüz.
Taraftar ile oyuncu arasındaki
sürtüşmeye en doğru tespiti yapmak için şu iki noktayı iyi bilmek gerektiğine
inananlardanım, taraftarın yeri tribün, futbolcunun yeri ise oyun sahasıdır. Bu
iki alanın adını sağlıklı bir düşünce ile koyduğumuzda, haklı ile haksızı da ayırt
edebiliriz. Evinize giren hırsız. Misali…
Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu gibi
durumlarda verilmiş onlarca emsal karar varken, bakalım bizim ‘’alim!!’’
yöneticilerimiz ne karar alacaklar..? Adaletin ve hakkaniyetin kaybolduğu bir
zeminde, canı yanan yandığı ile, bundan faydalanan övündüğü ile kaldığı sürece
bu düzen değişmeyecektir.
Taa ki; Birileri RADİKAL bir karar
almadıkça… Yoksa yazık olacak dünyanın ortak lisanı’na..