Çok
kibirliydik insanlık olarak çok,
Kendimizi
tüm evreninin hâkimi sandık, kurduğumuz sahte krallıklarda caka sattık, en üste
çıkmak için doğanın, hayvanların, birbirimizin üstüne bastık... diyordu
okuduğum kalınca bir kitabın satırlarında.
Hiç
gündemden düşmeyen bitmeyen, tam duruldu derken tekrar hortlayan, tek kişilik
düşünmeyi bırakmadıkça ben buradayım diyen tek bir virüs hatırlattı bize, belki
de esas virüsün bizde olduğunu...
Bana kalırsa
yazarak bitmeyecek onlarca oluşa rağmen ilahi sistem nasıl şefkatle doluysa
insanoğluna olabilecek en hafif şekliyle gösteriyor kendisini.
Evet,
olabileceklere göre çok hafif!
**********************************************************************************
Ölüm
yüzdesini yüzde ikiden çekin yüzde otuza bakın bakalım oturabilir miyiz
evlerimizde öylece acaba.
En güçlü
olan hayatta kalır yalanıyla neler neler yapabiliriz birbirimize hayatta
kalabilmek uğruna.
Ya da sen
zayıfların koluna girmeyi bilmemiş sadece kendini kurtarma derdindeyken adın
insan olur mu?
Peki ya
dünya gezegeninde güç üzerine, birbirini ezme üzerine, hayatta kalma üzerine
kurup oynadığın senaryo da seni, beni, bizi hiç mi bir uyaran olmayacak?
Kimine göre
evren, kimine göre sistem, bana göreyse ilahi irade sopasını çıkardı. Ne ırkı
bıraktı, ne toplumsal farklılığı, ne zengini, ne fakiri. Ve dedi ki bir virüsle
- Hey
insanlık nereye? bir ol artık!
**********************************************************************************
Belki de
insanlığın başına gelen en büyük nimettir bu hiç öyle görünmese de...
Nasıl yani
hayatımızı elimizden aldı!
Hangi
hayatımızı?
Sürekli
tedirgin, tehdit altında geçirdiğimiz ama bunun farkında olmadığımız
günlerimizi mi?
Sokaklarda
kimseye güvenmeden birbirimize baktığımız, yakın görünürken bile hep mesafeli
olduğumuz, her türlü zihinsel virüsü birbirimize bulaştırdığımız hayatı mı?
Yoksa
sürekli tehdit altında hissettiğimiz için ya aç kalırsak korkusuyla bedenlerimizi
nasıl bir yığınağa çevirip, bir de üstüne o yığıntıları eritmek için koşu
bantları çevirdiğimiz zamanları mı?
Şu anda her
şey normale dönse diye dua ediyoruz? Peki, hangi hayata dönmeyi umuyoruz?
Zaten
aslında hep böyle yaşadığımız ve bir virüsün bu gerçeği yüzümüze çarptığı daimi
karantina ve tecrit altındaki hayatımıza mı?
Gücü olanın
güçsüzün tepesine bindiği, politikacıların zihinleri hallaç pamuğu gibi
attırdığı, milyon dolarlık topçuların peşinde nice vakti heba ettiğimiz bir
sözde yaşamı mı?
Farkında
mısınız hepsi bitti! Bir anda! Ne politikacı var ortada, ne zengin, ne film
yıldızı, ne de topçu. Hepsi gitti geriye insan kaldı.
Evet, yine
endişe içinde ama mesela balkondan birbirine şarkı söyleyerek destek olan,
çıkıp balkona emek verenleri alkışlayan, güzelliklerin gitgide daha farkına
varmaya başlayan insanlar...
İçimizde
müthiş yapıcı, barışçı, üretici, destek olucu, derindeki ruhunu yansıtmayı
bilen de var; yakıp yıkıp birbirine yok etmeyi bilen de...
Belki de
insanlık tarihinin en önemli fırsatlarından birisi bize sunulmuşken, şimdi
buradan nereye çuf çufluyoruz bi sorun artık kendi kendinize?
**********************************************************************************
Maske,
hijyen, mesafe diye diye ikinci dalga uyarıları yapılırken bile bu kadar
kurallara uyulmazken hala uyanmıyorsak, elbet o tokat daha da sert inecek.
Öyle orayı
burayı kıvırmadan. Nefsaniyete menfiye, kendini haklı görme tuzağına düşmeden.
Eğriye eğri, doğruya doğru diyerek hakiki bir samimiyet taşır bizi içimizdeki
ilahi olana ve ancak o zaman öylesine güçleniriz ki bağışıklık olarak hiçbir
zihinsel fiziksel virüsün bize ulaşamayacağı o noktaya varırız varlığımızda...
Ama eğer
çıkışı yalnız bir ilaç şirketinin bulacağı aşıda arayacaksak, artık sonumuz
hayrola... Aynı bilinçte tekrar edeceksek bu insanlığa kolay gele...
İşte şimdi
sorunun tam vakti:
Söyle
bakalım ey insanlık, şimdi yolculuğumuz nereye?
Birileri
konuşur birileri susar ben hissettiklerimi kağıda yazdım sürçü lisan ettiysem
affola. Sağlık sıhhat afiyet dileklerimle Anadoluhisarından saygı ile selamlar
efendim.