Geçenlerde yaşadığım bir olay sayesinde bir kez daha; okumanın, yeniden yeniden ve yeniden öğrenmenin bizlere kattığı değeri düşünür oldum.
Elbette ki
hepimiz az ya da çok okumanın kıymetinin farkındayız. Kitap okumayı sevmeyen
aileler bile çocuklarına nasıl kitap okuma alışkanlığı kazandırabileceğini
düşünüyor.
Okullarda
Öğretmenlere “kitap okumuyor” diye öğrenciler şikâyet edilirken, velilerin de
takkelerini önlerine koyma zamanları gelmedi mi?
Çocukların
kitap okumaya alışmalarını sağlamanın en güzel yöntemi, ebeveynlerin kitap
okuması ve çocuklarının da onları örnek alarak aynı ortamda büyümesi...
Bu Ölçekte
Başlatılan Okuma Yazma Seferberliğini sonuna kadar destekliyorum. Küçük yaşlarda çalışmak zorunda bırakılan ve
okullarından koparılan belki de hiç okula gönderilmeyen geçmişin küçükleri,
bugünün büyüklerinin nasıl okuma aşkıyla dolu olduklarına bir kaç kez şahit
oldum. Nasıl şevkle okumak yazmak
istediklerini, bir harf öğrettiğinizde gözlerindeki memnuniyeti ve aynı zaman
da minneti gördüm.
Okumak bin
bir kapıdan geçmek gibi, hele de bu devirde bilgiye erişim bu kadar kolay hale
gelmişken neden dünyanın nimetlerini elimizin tersiyle itelim ki...
Yakın
zamanda okuduğum bir haber hem yüzümü güldürdü hem de hala ümidimi taze tutmamı
sağladı. Afyon’a bağlı Anıtkaya İlkokulu Kütüphanesinde öğrencilere okumayı
sevdirmek, ilgilerini çekebilmek için, kitapları iplere mandallarla tutturan
Öğretmenler, çocuklardan kitaplarını bitirenlerin kitapları tekrar iplere
tutturduğunu böylece sorumluluk duygularının da geliştiğini söylüyorlar. İp
Kütüphane uygulamasının şimdiden çocuklar tarafından çok sevildiği de haberin
fotoğraflarından okunuyor gibiydi.
Umarım bu
tarz okuma alışkanlığını kazandırmaya, pekiştirmeye, hayatın parçası haline
getirmeye yönelik projeler artarak devam eder.
Okumanın
öncesi, sonrası, ertelemesi olmaz! Okuyalım...