Birileri İslam'a göre ağır yanlışlar yapıyorken, başka
birileri o yanlışı yapan kişilere olan aşırı sevgilerinden dolayı hem
yanlışları görmezden geliyor, hem de onlar adına bahaneler üretiyorlar. Bu
durumda en çok yanlışı, yanlışı yapanlar mı yapıyordur? Yoksa, bahaneler
uydurarak savunanlar mı?
Sizce Allah en çok kimden hesap soracaktır, yanlışı
yapanlardan mı, savunanlardan mı? Allah dışında neye aşırı sevgi beslerseniz,
onun sonunda şirk vardır. Bu Allah dışında bir şeyi aşırı sevmenin cezasıdır.
İnsanları başkalarının yaptığı yanlışları savunmaya iten, genelde aşırı sevgi
olur. Sonunda işlenen suçlara ortak olurlar.
Mahşer her insanın elini kolunu sallayarak geçip, Cennete
geçilecek bir yer olarak zannediliyor artık. Oysa Müslümanlık kıldan ince,
kılıçtan keskin değil miydi? Bir kişinin sadece kendine "Müslümanım"
demesi yetiyor. Kafirlerden daha kafirce yaşasa bile, kendisine sadece bunu
söylediği için kurtulacağını ve Cennete gireceğini zannediyor.
Oysa Allah Kur'an'da; Fatır Sûresi, 5-6-7 ve 8.
Ayetlerinde bizi şeytana karşı uyarırken diyor ki; ﴾5﴿ Ey insanlar! Allah’ın
verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da
Allah hakkında sizi kandırmasın. ﴾6﴿ Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır,
siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin
mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur. ﴾7﴿ İnkâr edenler için çetin bir
azap vardır; iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara ise bağışlanma
ve büyük bir mükâfat vardır. ﴾8﴿ Kötü işleri hoşuna gidip de onları güzel bulan
kimse (ile böyle olmayan bir) mi? Allah dilediğini sapkınlık içinde bırakır,
dilediğini de doğruya iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helâk etme.
Allah onların yaptıklarını elbette biliyor.
Yine Allah-û Teala Lokmân Sûresi, 33. Ayette buyuruyor
ki; “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne de
evlâdın babası nâmına hiçbir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki
Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Şeytan,
Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!”
Bu ayetler bize, insanın Allah-û Teala'nın gazabını
unutarak, günaha dalmasının kendisine vereceği zararları hatırlatmaktadır.
Çünkü insan günah işlerken şeytan ve diğer şerler ona tövbe edip günahtan
kurtulacağını telkin etmektedirler. Evet, insanın işlediği her günahtan dolayı
tövbe kapısı kendisine açıktır ve bütün günahların affedileceğini Rabbimiz
bildirmektedir. Ancak insan yaptığı günahtan dolayı tövbe etme imkânı bulamadan
ölebilir veya ettiği tövbe onun günahlarının tamamına yetmeyebilir. İşte bu ayetlerde
yapılan ikazla insanların günah işlemeyi hafife almamaları gerektiği
bildirilmiştir. Ama biz o kadar dünya hayatının süsüne aldandık ki; bize kendi
hayatlarımız için endişe duymamız gerektiğini unutturdular. Bir dünya
hayatımızın olduğunu ve mutlaka öleceğimizi, öldükten sonra da Allah'a
yaşadığımız, her anın hesabını vereceğimizi unutturdular. Bize ahireti
unutturdular. Oysa Kur’an’ı kendimize rehber edinsek, doğru yolu bulacaktık.
Kalplerimizi öldürdüler…
Basralılar İbrahim bin Ethem Hazretlerine şöyle derler: Ey
İbrahim! Musibetlerden bir türlü kurtulamıyoruz bu konuda Allah’a dua ediyoruz
ama duamız kabul olmuyor. Acaba duamız neden kabul olmuyor? Büyük Veli bunlara
hemen cevap vermez. “Müsaade ederseniz bir müddet aranızda yaşayayım,
durumunuza bakayım ve sonra size cevap vereyim” der.
Gereken incelemeyi yaptıktan sonra onları mescide toplar,
şöyle hitap eder:
-Ey Basra halkı, halinizi inceledim. Kalbinizin
günahlarla ölmüş olduğunu anladım, ölmüş kalplerin duası kabul olmaz” der.
Sözün özü öleceğiz, kendimizi Allah'ın azabından
kurtaracak bir hayatımız olmalı. Bunun için de İslam'ı ve Kur’an’ı referans
almalı, yanlış yapan kim olursa olsun karşı durmalı ve ortak olmamalıyız. Bize
aksini söyleyenler, şeytanın dostlarıdır. Bunu kesinlikle unutmamalıyız!
Selam ve dua ile…