Bizi hayata
getiren, yaşamayı öğreten, erdemi, sevgiyi tattıran, mutlu edendir ana...
Sevginin ilk ve içten bir şekilde bize verilmesi bu sayede olmuştur. Ana ve
çocuk arasındaki bağ en büyük ve güçlü bağdır. Şüphesiz ki bu bağ da, anneler
için en kutsal değeri oluşturur.
Dünyada
bize onlardan başka kim daha yakın olabilir?
Biz insana,
anne ve babasına (en güzel bir biçimde davranmasını) emrettik. Çünkü annesi onu
nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde
olur. O halde bana ve annene, babana şükret! Dönüş banadır.” (Lokman Sûresi 14. Âyet)
Sevgili
Gönül Dostları sizleri ibretlik bir hikâye ile baș bașa bırakıyorum...
Annemin
sadece bir gözü vardı. Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret
ediyordum. Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben
daha küçükken bir kazada öldüğünden dolayı ailemizi geçindirmek te anneme
kalmıştı. Bunun için de okulda aşçılık yapıyordu. İlkokula giderken, bir gün
annem benim yanıma gelmişti. Sanki yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl
yapabilirdi? Onu görmezden gelmiş ve ona nefretle bakarak oradan kaçmıştım...
Ertesi gün
sınıfta bir arkadaşım bana, “Senin annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne
biçim.!” demişti. Diğerleri de gülüşüyorlardı. O anda yerin dibine girmek ve de
annemin ortadan kaybolmasını çok istemiştim.
Bu yüzden,
o gün onunla okulda karşılaşınca; “Beni
gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi!” demiştim... Annem karşılık
vermemiş, sadece tek gözüyle bana biraz bakarak, uzaklaşıp gitmişti...
Dediklerim
hakkında bir saniye bile düşünmeden, söylemiştim. Çünkü çok kızmıştım. Onun
duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu.
Çok
çalıştım ve kendime yeter duruma geldiğimde, Singapur’a okumaya gittim.
Bir süre
sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir de ev aldım. Daha
sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum. Hiç aklıma
bile gelmiyordu...
Bir gün
annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti. Kapıya
gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korkmuşlardı. Çocuklara
"bu kadın sizin babaanneniz” diyemedim. İçeri girince ilk fırsatta ona:
-“Evime
gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin? Buradan hemen git.!” dedim.
Bu çıkışıma
annem kısık bir sesle:
-“Kusura
bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba.!” deyip, çıkıp gitmişti.
Aradan yine
uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün
“mezunlar toplantısı” için okulumdan bir mektup aldım. Karıma; “iş seyahatine
gidiyorum” diye bahane uydurdum ve toplantıya gittim. Mezunlar toplantısından
sonra birden aklıma annem düştü. ‘Sadece meraktan’ eski evime gittim. Eski
komşularımıza sorduğumda, “annemin öldüğünü” söylediler. Önce biraz sevinç
duyar gibi oldum. Ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim. Ben şaşkınca
beklerken, “bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını” söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
-En sevgili
oğlum... Her zaman seni düşündüm. Singapur’a gelip çocuklarını korkuttuğum için
çok üzüldüm... Özür dilerim... Mezunlar gününde geleceksin, diye çok sevindim
ve bekledim. Ama “seni görmek için yataktan kalkabilir miyim?” diye çok
düşündüm.. Seni büyütürken, ‘tek gözümle’ sürekli bir utanç kaynağı olduğum
için de üzgünüm…
Biliyor
musun? Biricik oğlum...
Sen
küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştiniz. O kazada baban ölmüş, sen
de bir gözünü kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene
dayanamazdım. Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına
yatırmıştım. İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim.
Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu.
“O gözle,
biricik oğlum görüyor ya...” diye çok mutlu oluyordum. Ana yüreği ya oğul, sana
“sen benim gözümle görüyorsun” diyemedim…
Başarılarından
dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu. Her şeye rağmen,
sen benim oğlumsun… Sonsuz sevgilerimle… Annen.
Ben bu
mektubu ayaküstü kısık sesle okurken, etrafımda toplanan komşular gözlerini
silerek, tek tek uzaklaşıyorlardı. Ortada yalnız başıma öylece kala-kalmıştım.
Evet...
Eğer hâlâ anneniz yakınınızda ise onun gönlünü ve duasını almayı asla
unutmayın!..
Anne ve
babamızın bizim için ne kadar önemli olduklarını unutmamalı, fedakârlık ile
ödenmeyecek kadar büyük olan değerlerini bilmeliyiz. Kaybettikten sonra edilen
ah ile vahın hiçbir önemi yoktur.
Ne güzel
söylemiş atalarımız;
Ana gibi
yâr, Bağdat gibi diyar olmaz...
Selâm duâ
ile…