Şahlanış Hareketi Lideri Murat Altun’un 12 Eylül 1980 darbesinin 32.yıl dönümünde “darbe sözcüğünü” genişleterek yaptığı açıklamayı orijinal hali il yayılıyoruz.

*Bugün ülkemizin, insanımızın yaşamasını arzu etmediğimiz sayfalarından birinin, 12 Eylül 1980 darbesinin 32 yıldönümü. 12 Eylüle yıllar sonrasından bakarak olan biteni değerlendirmek, sorumluları hukuk önünde ya da vicdanlarda yargılamak işin en kolay yanı kuşkusuz.

*Oysa biz darbe derken ülkemizin sık sık maruz bırakıldığı ve herkesin darbe denince ilk hatırladığı 1960.1971.1980.28 Şubat darbelerine ve uzantılarına farklı bir açıdan bakacağız.

*Bu açıklamada çoğumuzun yaptığı gibi askere vurmak kolaycılığı yerine, darbelerin sivil yönüne, aziz milletimizin hayatında, sezdirmeden önemli değişikliklere yol açan “sivil darbe” diyebileceğimiz dönüm noktalarına bakmak ve biraz da sivil darbeleri yargılamak istiyoruz.

*Yıl 1938, Gazi Paşamızın Ebediyete göçmesinin 6 ay sonrası. Bağımsız dış politika ilkesi terk edilmiş, İngiltere ve Fransa’yla iki ayrı anlaşma imzalanmıştı:

*İsmet İnönü hükümetinin dışişleri bakanı Saraçoğlu, Şeyh Sait, Dersim Ayaklanmalarının ve Türkiye’deki tüm ayrılıkçı hareketlerin baş kışkırtıcısı İngiltere büyükelçisine şöyle diyordu:”Türkiye bütün nüfuzunu batı ülkelerinin hizmetine vermiştir.”

*1947 yılında IMF ve Dünya bankasıyla anlaşılarak ülke dış borç sarmalına sokulmaya başlandı.

*Aynı yıl kabul edilen Truman doktrini ve 1948’de yürürlüğe giren Marshall yardımlarıyla ülkemiz fabrika açmak, bizzat üretmek yerine dışarıdan almayı ön plana çıkaran bir çizgiye sokuldu. “Yalnız karayolu yapacaksın” gibi özel şarta bağlı krediler alındı, ülke maliyeti az demir ve denizyolu yerine karayolu yapmaya özendirildi, Otomotiv endüstrisi olmayan, yok denilecek kadar az petrol üreten ülkemiz tamamen dışa bağımlı hale sokuldu.

*27 Aralık 1946 ABD ile bir eğitim antlaşması imzalandı. Türkiye’de ABD Eğitim Komisyonu kuruldu. Antlaşmaya göre komisyon üyelerinin dördü Türk, dördü ABD’liydi. Oylar eşit olduğunda son söz, ABD Diplomatik Misyon Şefinin olacaktı.

*O gün bugündür, eğitim sistemimiz ABD’nin keyfi ve çıkarları doğrultusunda düzenlenmektedir. Sevr’in altında imzası olan; ancak Lozan’ı halen imzalamamış olan ABD, yıllardır kadim dostumuz olarak yutturulmuştur milletimize. İstanbul’un işgalinde Dolmabahçe’ye namlularını çeviren ABD zırhlılarını, Yunan kuvvetlerini İzmir’e çıkaran ABD çıkarma gemilerini, bilenlerimiz çok azdır.

*Yani başımıza ilk çuval, ta 1939’larda 1947’lerde geçirilmiştir de farkında değilizdir.

*Atatürk’ün kurduğu uçak fabrikasını kapatarak o gün bugündür tüm sivil ve askeri uçaklarımızı dışarıdan satın almak zorunda bırakılmak az bir darbe midir Allah aşkına?

*Hep 12 Eylül’ü yapanları suçluyoruz ama ülkeyi o sürece getiren, birbirine küs, hiçbir konuda anlaşamayan; mektupla öğretimle, yaz kurslarıyla şipşak kendi öğretmenlerini yetiştiren, yavrularımızın geleceğini ehliyetsiz kadrolara teslim eden siyasi sorumluları, vicdanlarımızda neden yargılamıyoruz. 12 Eylül’ün aslında onların vebalini yüklenip onları akladığını neden aklımıza getirmiyoruz.

*Ya 12 Eylül’ün en güzide ürünü Özal. Yıllarını ABD’ye hizmetle geçiren Tonton amcamız boşuna mı getirildi,12 Eylülden hemen sonra başbakanlık makamına? “Ben zengini severim. Benim memurum işini bilir. Anayasayı bir kez şey etmekle bir şey olmaz.” derken şortla askeri birlik teftiş ederken bunları öylesine mi yapıyordu sanıyorsunuz siz?

*Üretmeyen, uluslararası sermayenin çiftliğine dönüştürülen Türkiye, Tonton Amcanın en büyük mirasıdır bize. 12 Eylül darbesinin asıl hedefi de budur zaten.

*12 Eylül’ün has adamlarından birinin,   o zamanki Konya belediye başkanı Mehmet Keçeciler olduğunu, darbenin gerekçelerinden biri olarak gösterilen ve Konya’ da düzenlenen Kudüs Mitinginin organizatörü, olduğunu unuttunuz mu yoksa?

*Koynunda 12 Eylül’ün has adamları Çiçekleri, Aksu’ları, Gönül’leri barındıran, şimdiki siyasi iktidarın, 12 Eylülle hesaplaşacağına, darbelere karşı olduğuna mı inanıyorsunuz hala?

*Tonton amcanın Has adamı 100 Türk Büyüğü’nden biri olan Mesut Yılmaz   “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer.” dediği gün bu milletin birlik ve bütünlüğüne darbe yapmıştı aslında.

*Ya meşhur anayasa kitapçığı krizinden sonra kabineye yama olarak ABD’den özel olarak gönderilen, en az Özal kadar uluslararası sermayenin adamı Kemal Derviş.

*Onun gelir gelmez çıkarılmasını şart koştuğu 15 yasayı çıkartarak ülkenin değerlerinin yabancılara peşkeş çekilmesini iyice hızlandırdığını unuttunuz mu yoksa. Bu zatın “Ecevit hasta, ölmeye de niyeti yok. Ben de aranıza katılacağım.” diyerek İsmail Cem, Hüsamettin Özkan gibileri ayrı parti kurmaya teşvik ettiğini, onları son anda cami; pardon banka önünde terk ederek CHP’ye geçtiğini hatırlamıyor musunuz?

*Kemal Derviş’in en büyük hizmetinin aslında şu anki iktidara fırsat hazırlamak olduğunu ve mevcut iktidarın ekonomik uygulamaların da tamamen onun ve temsil ettiği çevrelerin doğrultusunda yürütüldüğünün farkında değil misiniz?

*Darbeci ararken Ortadoğu ve Akdeniz’i yeniden biçimlendirmeyi ve Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedef alan ve gece gündüz Laz, Kürt, Çerkez, Gürcü diyen ama bir türlü Türk diyemeyen, aziz milletimizce bilinen gizli emellerine mani olması muhtemel herkesi cezaevlerine tıkan BOP’un eş başkanını görmezden gelmeyin sakın.

*Ya çadır mahkemeleri kuranlar, terörist ayağına özel mahkeme götürenlerin, “ Pişman mişman değiliz, önder Apo’nun talimatıyla geldik.” diyen teröristlerin ”Pişmanlık Yasası.” uyarınca serbest bırakılması sağlayanların, devletin temeli olan adalet’i dinamitleyen en büyük darbeciler olduğunun farkında değil misiniz?

*Bebek katiline “Sayın” diyenlerin, Oslo’da gizli kapılar ardında PKK ile görüşenlerin, APO ile Oslo ve Kandil arasında mektup taşıyanların sahibi olan, ancak kendi şerefini nerelere düşürdüğünü düşünmeden, gerçekleri söyleyenlerin şerefini tartmaya kalkışan zatın bu ülkenin geleceğine ne büyük darbeler indirdiğini hala görmüyor musunuz?

                                      *****

*Askerler asli görevlerini elbette bileceklerdir. Siyaset dışı unsurlar toplum dinamiklerine, siyasete asla müdahale etmeyeceklerdir. Bu müdahalelerin beklenen sonucu vermediği, veremeyeceği bu ülkede kaç kez denenmiş ve ispatlanmıştır.

*Ancak ve ancak bu ülkedeki askeri darbelerin, aslında sivil darbelere imkan hazırlamak için düzenlendiğini 12 Eylül’ 28 Şubat, 27 Nisan darbelerini ve muhtıralarını lanetlermiş gibi yapanların; bu olayların mağduru değil de aslında mahdumu(yani çocuğu)  olduğunu unutursak gerçeği ıskalamış oluruz.

*Bu ülkede ister askeri ister sivil olsun tüm darbeler, dıştan beslenir. Bunu göz ardı ederek olan biten her melanetin nedeni olarak yalnız askerleri suçlamak, Peygamber Ocağı diye bağrımıza bastığımız ordumuzu her fırsatta aşağılamaya çalışmak bize yakışmayan bir tavırdır.

*Hedefe silahlı kuvvetleri koyup darbelerden dolayı onları suçlarken, bu ülkenin asıl sivillerin yaptığı ve yapacağı darbelere karşı uyanık olması gerektiğini düşünüyoruz.

*Darbesiz günlere kapımızı erken saatte askerin, polisin değil de sadece sütçünün ve kadim dostlarımızın çaldığı sabahlara uyanmak dilekleriyle aziz milletimize en derin saygılarımızı sunuyoruz.

Murat ALTUN -ŞAHLANIŞ HAREKETİ LİDERİ