Abartılı duyguları seviyoruz. “Yağmasa da gürlemek” gibi bir
tabir vardır dilimizde, bilirsiniz. İlk bakışta kulağa hoş gibi gelir. Ama
biraz düşününce pek de öyle gözükmüyor. Sevgimizi gösterirken (örneğin) senin
için ölürüm diyoruz. Bu gürlemektir işte. Senin için çay demlerim, senin için
hiç üşenmeden sokaklarda kestaneci arayabilirim, senin için bütün gece uykusuz
kalabilirim, seni beş dakika görebilmek için bir saat yol giderim, senin için
tatlı yaparım, sana şiir yazarım.
Diyebilsek, gerçekten yağmış oluruz. Değer bilen, zaten o
dakika üzerine yağan yağmuru hisseder. Fakat bunlar küçük mutluluklar. Küçük fedakârlıklar,
beğenmediğimiz özveriler…
İlla birileri gürlesin, senin için ölürüm, sensiz yaşayamam
desin ve yapamayacaklarını sıralasın istiyoruz. Gönül inanmadığına meylediyor.
Bırakalım gürlemek gökyüzünün işi olsun, biz yağmura özenelim. Başkalarının
bize vereceklerinin yanında, kendimize verdiklerimizi de bakalım. Pencere
buğusuna isim yazmak, yolculuklarda camdan bakmak, yıldızları izlemek, çiçek
kurutmak, sevdiklerine sarılmak, çay içmek, fırından yeni çıkmış kurabiyeleri
koklamak, yağmurda ıslanmak, kuşlara ekmek atmak, pencereyi açıp temiz havayı
içine çekmek (hele bir de hastane penceresiyse…), güneşin batışını izlemek,
sevdiklerim için dua etmek, ıhlamur demlemek, birine yardım etmek, ormanda
yürümek, duşta biraz uzun kalmak, ellerimi kokulu sabunlarla yıkamak, uçan bir
kuşu gözden kaybolana kadar izlemek mutlu ediyor beni.
Sende kendi listeni yap. Kalbinde oluşturduğun bu hayali
listeye işaretler koy her gün. Göreceksin ki o işaretleri aslında her gün
koyuyor, her gün defalarca seni mutlu eden şeyler yapıyormuşsun ama farkında
değilmişsin.
Kendi mutluluğunu fark etmemişsin… Benden söylemesi…